admin

TEK BAŞINA BİR ORDU GİBİYDİ

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Zübeyir’im, can kardeşim benim…

 

Zübeyir’e dair anlatılacak çok şey var. Hepsi bir yazıya sığmaz elbet, bilirim. O yüzden depremden bir gün öncesine dair buluşmamızı anlatarak Zübeyir’e ilişkin duygularımı ve düşüncelerimi aktarmak isterim sadece.

 

Genel başkanlığını yaptığım Demokrasi ve Birlik Derneği’nin (DEMBİR-DER) yurt sathında başlatıp sürdürdüğü “Türkiye Yüzyılında Kürtler” konulu paneller dizisi için 3 Şubat 2023 Cuma günü Adıyaman’a gelmiştim. Öncesinde Kahta’da bir konferans planlanmıştı. 4 Şubat Cumartesi akşamı Kahta Kültür Merkezi’nde coşkulu bir kalabalığa hitap etmiştim. Zübeyir kardeşim gün içinde beni aramıştı. Adıyaman merkeze geldiğinde mutlaka görüşüp söyleşmek istediğini söylemişti. Memnuniyetle “evet” demiştim.

 

5 Şubat Pazar günü Adıyaman AK Parti il teşkilatımızı ziyaret ettikten sonra Zübeyir kardeşimin ofisine uğrayacaktır. Hem bize öğle yemeği ikram edecekti hem de esaslı bir söyleşi yapacaktık.

 

Memleketim Kahta’da konaklıyordum. 5 Şubat Pazar günü uyandığımızda bir ne görelim: Memleket kardan geçilmez olmuş! Karla birlikte gelen korkunç bir soğuk! Bütün yollar kapanmış adeta!

 

Pazar günü Adıyaman Üniversitesindeki panelimizi bu durumda gerçekleştirmemiz imkansız hale gelmişti. Hemen oturup bir karar verdim. Mercan TV sağolsun panelimizi canlı yayınlayacağını söylemişti. Televizyonla görüşüp panelimizin halka açık kısmını hava muhalefeti dolayısıyla iptal ettiğimizi, dolayısıyla sınırlı sayıdaki protokol katılımıyla etkinliğimizi sadece Mercan TV canlı yayını üzerinden yapmayı kararlaştırdık. Pazar günü etkinlikten sonra akşam Turizm Otelimizde şehrin kanaat önderleriyle ve basın mensuplarıyla yapacağımız yemekli sohbet toplantısını da iptal etmek zorunda kalmıştık.

 

Değerli hemşehrilerimle yüzyüze yapacağımız etkinliğin hava muhalefeti dolayısıyla bu hale dönüşmüş olmasından kaynaklı bir hüzünle Adıyaman’a geldik. İl teşkilatımızı ziyaret ettik. Ve soluğu Zübeyir’imizin yanında aldık.

 

Zübeyir kardeşim her zamanki yürek sıcaklığıyla ve gözlerinin içi gülerek karşıladı bizi. Sevgiyle ve özlemle kucaklaştık. O her zamanki konukseverliğine yakışır yemekleriyle bizi doyurmadan önce tanışmamızı istediği değerli dostlarla tanıştırdı bizi. Gazete için esaslı bir röportaj yaptık. Kendi cep telefonu üzerinden o esnada canlı bir yayın da yaptı. Dostlarla muhabbetimiz koyulaştıkça koyulaştı. Her duyan geldi. Büroya zaten sığmıyorduk. Daha da sığmaz olduk. Zübeyir’imin o geniş yüreğine sığdık. Sığındık. Orası benim için güvenli ve huzurlu nir limandı. Ne yazık ki benimle yaptığı o röportajı yayınlama imkanı bulamadı.

 

Vakit ilerliyordu. Panelin vakti yaklaşıyordu. Zübeyir’i de yanımıza alıp üniversitedeki salona geçtik. Sağolsun Valimiz de teşrif buyurdular. Etkinliği iptal ettiğimizden habersiz olan az sayıdaki hemşehrilerimiz de o zorlu havaya rağmen gelme lütfunda bulunmuşlardı.

 

Etkinliğimizi öngördüğümüz şekilde gerçekleştirdik. Mercan TV o zor koşullarda canlı yayınladı. İbrahim Aslan kardeşime bu vesileyle bir kez daha teşekkürü borç bilirim.

 

6 Şubat Pazartesi sabahı Ankara’ya uçakla dönecektik. Ama hava muhalefeti dolayısıyla uçuşların iptal edildiği sabahtan bize bildirildiği için tedbiren kara yoluyla dönme kararı almıştık. Araçlarımızı hazır etmiştik.

 

Şayet hava muhalefeti olmamış olsaydı biz o etkinliğimizi hemşehrilerimizle görkemli bir şekilde yapacak, akabinde Pazar akşamı otelde o yemekli sohbetimizi de gerçekleştirdikten sonra geceyi aynı otelde konaklayarak geçirecek ve sabahında da Ankara’ya dönecekti.

 

Uçuşlar iptal edilince biz de panel bitiminde hazır bekleyen araçlarımıza binerek Ankara yolunu tutmuştuk. Bir diğer araçla da konuşmacı olarak gelen misafirimiz Sıbğatullah Kaya kardeşimiz İstanbul’a götürülecekti. Ankara’ya vardığımızda yanlış hatırlamıyorsam gecenin 12’si idi. Yorgun ve bitap düşmüştüm. Bir baktım eşim sarsarak uyandırmaya çalışıyor telaş ve korkuyla. Derin bir uykuya dalmışım. Yatağımın beşik gibi sallandığını hissetmiştim ama o derin uykudan uyandırmaya yetmemişti demek. Uyandığımda depremin sarsıntısı geçmişti. “Adıyaman’da büyük bir deprem olmuş!” lafını duyar duymaz soluğu televizyonun karşısında almam bir oldu. Telefon aramalarımız boş çıktı. Ulaşmak ne mümkün! Henüz doğru dürüst görüntü yok. Depremin vehameti konusunda herhangi bir fikrimiz yok. Sabahı zor ettik. Gelen haberler karşısında yüreğimiz kan ağlamaya başladı. Kimseye ulaşamamanın oluşturduğu o belirsiz, bin ölüme bedeldi. Çarçabuk bir araç hazırlayıp o felaket kış günü yola çıktık. Adıyaman’a doğru yola çıktık. Polis korumalarım gideceğimi bildikleri için yolla ilgili bilgileri ulaştırmışlardı bana. “Adana’dan sonra otoyol çöken viyadük ve yollar dolayısıyla kapalı. Ulaşmanız imkansız!” dedilerse de durmak ne mümkün! Felaket bir kar yağışı ve tipi vardı o gün. Ankara’dan çıkmamız bile akıl karı değildi. Ulaşamayacağımız söylense bile yola çıktık. O kar-kış-kıyamette. Nurdağı ilçemizi gördüğümüzde depremin vehametini farketmiştik. Ulaşamadan geri dönmek zorunda kaldık. Saatler sonra. Hangi sapa yolları kullanarak. Saatlerce bekleyerek. Otoyol kapanınca Pozantı -Nurdağı yolu kilitlenmişti.

 

Nerden bilebilirdim Zübeyir’im, o ayrılırken seninle sevgiyle kucaklaştığımız anın son kucaklaşma an olduğunu!

 

Ankara’ya dönmüştük dönmesine ama vaktimiz ekranların başında geçiyordu.

 

Nerden bilebilirdim Zübeyir’im enkazın altında kaldığını!

 

Biz yüreğimiz ağzımızda gözyaşlarımızla ulaşan görüntüleri izlerken meğer sen enkazın altında yaşam mücadelesi veriyormuşsun!

 

Bana enkazın altında olduğun haberi ulaştığında nasıl sarsıldığımı bilemezsin! Kalbimin bir yarısının nasıl çöktüğünü! Can havliyle yaptığım onca telefon görüşmelerine rağmen seni kurtaramadık Zübeyir’im! Sadece seni değil pek çok değerli kardeşimizi, ilimizin milletvekilini kurtaramadık kardeşim! Bilesin ki şu an şu satırları yazdığımda gözlerimden akan yaşlar yazmamı engellemeye başladı! Ama yazmalıyım, kızın Nazire’ye, tıpkı babası gibi inançlı ve mücadeleci olan aslan yeğenim Nazire’ye söz verdim! Seni yazmak için söz verdim! Sana dair yazmak için söz verdim! Erkekçe ağlıyorum şimdi. Ağlayarak yazıyorum seni.

 

Nasıl anlatsam seni bilemiyorum ki.

 

Sen benim için bir gazeteci değildin ki…

 

Benim dava arkadaşımdın, can kardeşimdin, beni yürekten seven ve sahiplenen bir yiğidimdin …

 

Seni nasıl anlatayım şimdi Zübeyir’im! Hangi halini anlatayım bilmem ki!

 

Bu duygu sağanağı altında ve yoğun gözyaşlarımla nasıl anlatayım seni bilmem ki Zübeyir’im!

 

Biz seninle abi-kardeştik.

 

Dobraydın. Dürüsttün. Cesurdun. İnançlıydın. Sözünü esirgemezdin. Menfaatsız ve çıkarsızdın. Sevdin mi tam severdin. Adam gibi seçerdin. Çünkü adamdın. Adam gibi adamın giderek azaldığı bir yerde sen adamın hasıydı Zübeyir’im!

 

Tek başına bir ordu gibiydin.

 

O gazeteyi tek başına hangi zorlukla çıkardığını bilen bilirdi.

 

Eğilip bükülmedin Zübeyir’im!

 

Sevdiğin için eğildin, saygı duyduğun için eğildin, ama asam olmayanların karşısında hep dik durdun, eyvallahsız ve minnetsiz durdun. O yüzden karşılarında yalakalık yapmayı bekleyen siyasetçi zümrenin pek hoşlarına giden biri olmadın.

 

Adıyaman’ı hep üstünde taşıdın. Adıyaman şehir kültürünü. Adıyaman’ımızın karakteristik özelliklerini… Sana bakan Adıyaman’ı görürdü. Adıyaman’ın sıcaklığını sevecenliğini dostluğu u ve misafirperverliğini görürdü…

 

Ben seni çok sevdim Zübeyir’im…

 

O siyasetin hay huyu ve yoğunluğu için de belki çok fazla vakit geçirememiş olsak bile ben seni hep çok sevdim Zübeyir’im… Senin sadakatını ve samimiyetini çok sevdim yiğit kardeşim!

 

Sen de beni çok sevdin biliyorum…

 

Bir gün olsun arkamdan konuştuğunu duymadım…

 

Çok konuşan duydum ama senin samimiyetle sevdiğin dostların hakkında hiç atıp tuttuğunu duymadım Zübeyir’im!

 

Ben senden ziyadesiyle memnunum. Allah da senden razı olsun.

 

Arkanda hoş bir sada bırakarak gittin kardeşim. Bizim de günü geldiğinde gideceğimiz o yere sen bizden önce gittin.

 

Ama yüreğimizde hep yaşayacaksın.

 

Seni unutmayacağız.

 

Unutturmayacağız.

 

Aslan gibi kızın bugün bayrağını taşıyor senin.

 

Senin geride bıraktıkların bize emanettir Zübeyir’im.

 

Nazire kızın aslan yeğenim bilsin ki yalnız değildir.

 

Onun baba dostları vardır.

 

Senin gibi babası olamayız lakin baba dostu gibi yanında durmazsak namert olalım…

 

Ruhun şad olsun.

 

Mekanın cennet makamın âli olsun Zübeyir’im!

MEHMET METİNER

TEK BAŞINA BİR ORDU GİBİYDİ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.